Recent Comments

ASIMIN NESLİ YAĞ DÖKÜLMÜŞ ALÇI MI OLDU?


Öncelikle istiklal marşımızın kabulünün 94 yılı münasebetiyle diyoruz ki; "Bir daha bu millete istiklal Marşı yazdırmasın rabbim."

Bu vesileyle İstiklal marşının yazarı ve bu millete hediye eden Mehmet Akif denince  hep akla gelen Asımın Nesline bir bakalım diye başladık yazmaya.

Asımın nesli deyince Akif'den; 

"Zulmü alkışlayamam, zalimi asla övemem; 
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. 
Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım... 
—Boğamazsın ki! 
—Hiç olmazsa yanımdan kovarım."

Başlayan dizeler gelir aklımıza, dökülür dilimize.

Bu dizeler bu gün "Asımın Neslini" anlatıyor mu? Diye bakacak olursak herhalde heyhat diye bir ses geçer içimizden…

Geçtiğimiz günlerde fikrine güvendiğim bilge bir dostla yaptığımız sohbet esnasında bir uygulamadan bahsetti. Hem hoşuma gitti, hem de dikkatimi çekti. Dedi ki; "Alçıyı su ile karıştırınca kullanılmaya hazır hale gelir. Bu su ile karıştırılmış alçıya tuz atarsanız sertleşir, yağ dökerseniz yumuşar"

İşte asıl mesele burada herhalde. Günümüzün "Asımın Neslini" nereye oturtacağımız.

Günümüzün Asımın Nesli "Zulmü alkışlayamam, zalimi asla övemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem" diyen tuz dökülmüş Asımın Nesli mi?

Yoksa, popilist duygularla bir yerlere uydu olmuş zalimi, zulmü, yanlışı alkışlayan, bizdense sorun yok diyen, duygu ve düşüncelerini en layt şekle büründürmüş, fikir beyan etmeyen, düşüncesini söylemeyen, söylemek istediği zaman aman ha kim ne der sonra diyen, gelecek menfaat ilişkilerinden korkan yağ dökülmüş Asımın Nesli mi?

 Akif  o asıl Asımın Neslini anlattığı dizelerinde;

"Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; 
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. 
Doğduğumdan beridir âşığım istiklale; 
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale. 
Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum 
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum."
Diyor.

Günümüzde Asımın Nesli öyle bir layt hale yani yağ dökülmüş alçı şekline geldi ki, bir öncesiyle bir sonrasını bile hesap etme zahmetine katlanmadan yaşıyor. Okumayan, okudum zanneden, diploma eğitimi dışında biz neyiz ne değiliz azıcık öğreneyim irademi kullanayım, benimde bir fikrim, zikrim olsun araştırayım diye bir kaygısı tasası olmayan, düşüncelerini, araştırmalarını fikrini kiraya veren Asımın Nesli...

Teknolojinin gelişmesiyle nükseden çok bilmişlik ama sanal ve ucuz bilgelikle yarışan, bir adım dünü hatırlamayıp, bir adım ötesinde neler olabileceğini kavrayamayan, hesaplayamayan Asımın Nesli…

Varlık sebebini unutup, hatta varlık sebebini dünya zenginlikleri sayan, attığı adımları sadece o zenginlikleri nasıl elde ederim düşüncesinde olup, dünya zenginliklerini elde edebilmek için her tür desiseleri meşru sayan Asımın Nesli…

Milli ve manevi değerleri artık global dünyada birleştiren, diğer değerlerle kendi değerlerini ayırt edemeyen yada etmenin bir önemi olmadığını düşünen istikbal ve istiklalin değerini hiçe sayan, dünyayı küçük bir köy olarak gören, devlet yapısını bile hiçe sayan Asımın Nesli…

Akif dizelerine devam ediyor;        



"Kanayan bir yara gördün mü yanar ta ciğerim. 
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim, 
Adam aldırmada geç git diyemem aldırırım. 
Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım.

"Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı, 
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı. 
Kuru dava ile olmaz bu, fakat ilim ister 
Ben o kudrette adam görmüyorum, sen göster?"

 

Günümüzün Asımın Nesli aslında kendisine bu soruları sormalı;

Benim ciğerim yanıyor mu?

Ben o kamçıyı, çifteyi yiyebilir miyim?

Olaylar karşısında, yanlışlar karşısında, zulüm karşısında, zalim karşısında başını çevirmeden duyarlı olabilir miyim?

Hak için, hukuk için, insanlık için çiğnenebilir miyim?

Birilerinin uydusu değil de kaynağından aldığım ilham ve bilgiyle hakkı söyleyebilir miyim?

İlmin ışığında hareketle yol yürüyecek adam mıyım?

Biz bu gün en büyük eksikliğimiz herhalde bu soruları soracak, ve sadece sormayıp uygulayacak Asımın Nesline ihtiyacımız olduğu bir kesin.

Gene Asımın Nesline bakışımızı Akif'in dizeleriyle bitirelim.


"Beşerin hakka refik olmak için vicdanı 
Beşeriyetle birlikte yürümektir şanı, 
Yürümez dersen eğer, ruhu gider İslam'ın; 
O yürür, sen yürümezsen ne olur encamın."

Hocazâde bu olaydan bir ders çıkararak der ki;

"İnkılâp istiyorum ben de, fakat Abduh gibi... 
Yoksa, ellerde kör alet efeler tertibi, 
Bab-ı Alileri basmak, adam asmakla değil, 
Çek bu işten bütün ihvanını, kendin de çekil."

Asımın Neslini korumak için "Küçük balıkları harekete geçiren, köpek balığına" ihtiyaç var her halde.

Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.