Recent Comments

2016 YILINI İMAM-I AZAM EBU HANİFE YILI İLAN EDİYORUM

2016 YILINI İMAM-I AZAM EBU HANİFE YILI İLAN EDİYORUM
Ali DUTAL
         2016 Yılını "imam-ı Azam Ebu Hanife Yılı" ilan etmemin amacı bu büyük insanı az da olsa tanıtabilmektir. Bu büyük kampanyaya katılmanızı Allah (cc) rızası için istirham ediyorum. Öyle zaman olur ki küçük gibi görünen işlerin mükafatı büyük olur. O büyük insan ile ilgili aşağıdaki yazımı okur ve paylaşırsanız amacın hasıl olmasına katkı yapacağına inanıyorum.
         Hazret-i Ali (ra) Efendimiz; "Size bu Kufe şehrinde bulunan, Ebu Hanife adında birini haber vereyim. Onun kalbi ilim ve hikmet ile dolu olacaktır. Ahir zamanda, birçok kimse, onun kıymetini bilmeyerek helak olacaktır" buyurdu.
         Bu yazımı biraz buruk biraz kırgın biraz da kızgın; ama büyük bir saygı ve sevgiyle İMAM-I AZAM EBU HANİFE Hazretlerine ayırdım. Allah (cc) kendisinden razı olsun. Niyetim 1916 yılında içerisinde sık sık yazılarımda kendi kapasitemce yer vererek kampanyanın canlı tutulmasına çalışacağım. Allah (cc) yardımcımız olsun.
         -Diyeceksiniz ki neden buruk,kırgın ve kızgın?
         Hepimizin bildiği gibi mezheplere yönelik bilinçli veya bilinçsiz olumsuz algılarla karşı karşıyayız. Bizim için mezhep Ehli Sünnet Vel Cemaat Mezhebi dediğimiz; itikatta Maturidi, Eşari; amelde ise Hanefi, Şafi, Maliki ve Hambeli mezhepleridir. Bunları herkes biliyor diyeceğim; ancak, yeni neslin büyük oranda bildiği söylenemez.
         Mezhep imamlarımızın hepsi bizim başımızın tacı, gönlümüzün sultanıdırlar. Hepsini büyük bir sevgi ve hürmetle yad ediyorum; Yüce Rabb'im bütün ümmeti şefaatlerine nail eylesin. Ülkemizin kahir ekseriyetinin Hanefi Mezhebine mensup olması hasebiyle yazımı İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerine ayırdım.
         Büyük İmam Peygamber Efendimiz (sav) vefatından 67 yıl sonra dünyaya gelmiştir. Eshab-ı Kiram Efendilerimize yetişmiş; kendisi Tabiindendir.  Yani Peygamber Efendimizin devrine en yakın olanıdır.
         Eshab-ı Kiram Efendilerimizden sonra Ehli Sünnetin en büyük alimi, müctehidi olup Ehli Sünnet fıkhını toplamış, itikadı sağlam temellere oturtmuştur. Binlerce talebe yetiştirmiş ve bilgileri kitaplara aktarılmış; gerek kitaplarıyla gerekse talebeleriyle ümmetin ışığı olmuş; her türlü olumsuz çaba ve etkisezliştermeye rağmen ışık olmaya devam edecektir.
         Onun büyüklüğünü anlatmaya benim ne ilmim ne de içinde bulunduğum manevi durum yetmediği gibi kendimde bunu görmeyi bile saygısızlık sayarım. Ancak, karınca misali onun adının ve öğretilerinin yaşaması için zerre de bizden olsun. O büyük zat ile ilgili bazı hususları "dinimizislam.com" dan nakletmeye çalışacağım.
         Gençliğinin ilk yıllarında Eshab-ı kiramdan Enes bin Malik'i, Abdullah bin Ebi Evfa'yı, Vasile bin Eska'ı, Sehl bin Saide'yi ve hicri 102'de en son Mekke'de vefat eden Ebu't-Tufeyl Amir bin Vasile'yi görmüştür. Eshab-ı Kiramla görüşüp onlardan Ehl-i sünnet itikadını ve din bilgilerini nakleden Tabiinin büyüklerinden bilgiler almıştır.
         Hocası Hammad'ın dersine devam ettiği sırada sık sık Hicaz'a gidip Mekke ve Medine'de çoğu Tabiinden olan âlimler ile görüşür, onlardan hadis rivayeti dinler ve fıkıh müzakereleri yapardı. Ehl-i beytten Zeyd bin Ali'den, Muhammed Bakır'dan ilim öğrendi. Muhammed Bakır ona bakıp; "Ceddimin dinine ait hükümleri bozanlar çoğaldığı zaman sen onu canlandıracaksın, sen korkanların kurtarıcısı, şaşıranların sığınağı olacaksın. Şaşıranları doğru yola çevireceksin. Allahü teâlâ yardımcın olacak!" buyurmuştur.
         Kendisine ilmi kimden aldın diye sorulunca;"Hazret-i Ömer'den ilim alanlar vasıtasıyla Hazret-i Ömer'den; Hazret-i Ali'den ilim alanlar vasıtasıyla Hazret-i Ali'den; Abdullah bin Mesud'dan ilim alanlar vasıtasıyla da Abdullah bin Mesud'dan aldığı" rivayet olunur.
             İmam-ı Azam Ebu Hanife, başta Eshab-ı kiramın büyüklerinin ilim silsilesinden olmak üzere dört bin kişiden ilim öğrenip, bütün ilimlerde ve üstünlüklerde en yüksek dereceye ulaşmıştır. Şöhreti her yere yayılıp zamanında bulunan ve sonra gelen bütün müctehidler, âlimler, üstün kimseler onu hep methetmiş, övmüştür.
         İmam-ı A'zam Hazretlerinin ders halkasında çözülen fiili ve nazari fıkhi meselelerin sayısı altıyüzbini aşmıştır. İmam-ı Matüridi ondan gelen kelam bilgilerini kitaplara yazdı. Yetiştirdiği talebelerin sayısı dört bine ulaşmış olup, bunlardan yedi yüz otuzu ilimde iyice yükselmiş, içlerinden kırk kadarı ictihad derecesine çıkmıştır.
         Otuz yıllık müddet içinde verdiği derslerinde yetişen talebelerinin her biri o zaman çok genişlemiş olan İslam dünyasının her tarafına yayılarak müftilik, müderrislik, kadılık gibi çeşitli vazifelerle büyük hizmetler yapmak suretiyle Peygamber Efendimizin (sav) bildirdiği yol olan Ehl-i Sünnet itikadını ve fıkıh ilmini her tarafa yaydılar ve bu hususta kıymetli kitaplar yazdılar. İnsanlara doğru yolu gösterip saadete kavuşturdular.
         İşte imam-ı A'zam Ebu Hanife; en mükemmel usullerle yaptığı uzun çalışmaları ve ictihadı neticesinde çözdüğü ve tedvin ettiği fıkıh (hukuk) bilgileri ile Müslümanların ibadetlerinde ve diğer işlerinde İslamiyet'e doğru bir şekilde uymak için takip edecekleri bir yolu gösterdi ve bu yola "HANEFİ MEZHEBİ" denildi.
         İmam-ı Şafii Hazretleri şöyle buyurmuştur: "Bütün Müslümanlar İmam-ı A'zamın ev halkı, çoluk çocuğu gibidir." (Yani, bir adam çoluk çocuğunun nafakasını kazandığı gibi İmam-ı A'zam da insanların işlerinde muhtaç oldukları din bilgilerini meydana çıkarmayı kendi üzerine almış, herkesi kolaylığa ve rahata kavuşturup güç bir işten kurtarmıştır.)
         Ömrü boyunca sapıklarla da mücadele etti. İmam-ı A'zam, ömrü boyunca, insanları, imandan ayırmaya çalışan ve kendilerine "Dehriyyun" denilen dinsizlerle ve sapık fırkalarla mücadele etti.
         İmam-ı A'zam, Allahü Teâlânın rızasından başka bir düşüncesi olmayan büyük bir âlimdi. Dinden soranlara İslamiyet'i dosdoğru şekliyle bildirir, taviz vermez, bu yolda hiçbir şeyden çekinmezdi. Onun kitaplarına, ders halkasına ve fetvalarına herhangi bir siyasi düşünce ve güç, nefsani arzu ve menfaat, şahsi dostluk ve düşmanlık gibi unsurlar asla girmemiştir.
         Kısaca İmam-ı A'zam Ebu Hanife, İslamiyet'in, Müslümanlardan doğru bir itikad (Ehl-i sünnet itikadı), doğru bir amel ve güzel bir ahlak istediğini bildirmiş, ömrü boyunca bu kurtuluş yolunu anlatmıştır. Vefatından sonra da yetiştirdiği talebeleri ve kitapları asırlar boyunca gelen bütün Müslümanlara ışık tutmuş ve rehber olmuştur.
         İmam-ı A'zam, İslam dinine yaptığı bütün bu hizmetleriyle İslamiyet'i iman, amel ve ahlak esasları olarak bir bütün halinde insanlara yeniden duyurmuş, şüphesi ve bozuk bir düşüncesi olanlara cevaplar vermiş, Müslümanları çeşitli fitneler ve propagandalarla zaafa düşürmek, parçalamak ve böylece İslam dinini yıkabilmek ümidine kapılanları hüsrana uğratmış, önce itikadda birlik ve beraberliği sağlamış; ibadetlerde, günlük işlerde Allahü Teâlânın rızasına uygun bir hareket tarzının esaslarını ve şeklini tespit etmiştir. Böylece, ikinci hicri asrın müceddidi (dinin yeniden yayıcısı) unvanını almıştır.
         Buhari ve Müslim'deki bir hadis-i şerifte; "İman, Süreyya yıldızına çıksa, Faris oğullarından biri elbette alıp getirir" buyuruldu. İslam âlimleri, bu hadis-i şerifin imam-ı Azam hakkında olduğunu bildirmiştir. Hayrat-ul-Hisan, Mevduat-ül-Ulum ve Dürr-ül-Muhtar da yazılı olan hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: Efendimiz (sav);
         -(Âdem (aleyhisselam) benimle öğündüğü gibi ben de ümmetimden bir kimse ile öğünürüm. İsmi Numan, künyesi Ebu Hanife'dir. O, ümmetimin ışığıdır.)
         (Peygamberler benimle öğündükleri gibi ben de Ebu Hanife ile öğünüyorum. Onu seven beni sevmiş olur. Onu sevmeyen beni sevmemiş olur.)
         (Ümmetimden biri, İslamiyeti canlandırır. Bid'atleri öldürür. Adı Numan bin Sabit'tir.)
         (Her asırda ümmetimden yükselenler olacaktır. Ebu Hanife zamanının en yükseğidir.) 
         Veki' der ki:"Allahü teâlâya yemin ederim ki, Hazret-i İmam çok emin idi. Yine Allahü teâlâya yemin ederim ki Allahü teâlâ onun kalbine azamet ve celaleti ile tecelli eylemişti, Allahü teâlânın rızasını her şeye tercih ederdi."
         Hakikate varmış evliyanın büyüklerinden Sehl bin Abdullah Tüsteri; 
"Eğer Musa ve İsa aleyhimesselamın kavimlerinde Ebu Hanife hazretleri gibi âlimler bulunsaydı, bunlar doğru yoldan ayrılıp, dinlerini bozmazlardı" buyurdu.
         İmam-ı Şafii; "Ben imam-ı A'zam Ebu Hanife'den daha büyük fıkıh âlimi bilmem. Fıkıh öğrenmek isteyen onun talebesinin ilim meclisinde otursun, onlara hizmet etsin" buyurdu. 
         İmam Ahmed ibni Hanbel; "İmam-ı A'zam, vera (haramlara düşme korkusuyla şüphelilerden sakınan) ve zühd (dünyaya düşkün olmayan), îsâr (cömertlik) sahibiydi. Ahirete olan arzusunun çokluğunu kimse anlayacak derecede değildi" buyurdu. 
         İmam-ı Malik'e; "İmam-ı A'zamdan bahsederken onu diğerlerinden daha çok methediyorsunuz?" dediklerinde; "Evet öyledir. Çünkü, insanlara ilmi ile faydalı olmakta, onun derecesi diğerleri ile mukayese edilemez. Bunun için ismi geçince, insanlar ona dua etsinler, diye hep methederim" buyurdu.
         Yahya bin Muaz-ı Razi anlatır: Peygamber Efendimizi rüyada gördüm ve; "Ya Resulallah, seni nerede arayayım?" dedim. Cevabında; "Beni, Ebu Hanife'nin ilminde ara"buyurdu.
         İmam-ı Rabbani ve Muhammed Parisa hazretleri buyurdular ki: "İsa aleyhisselam gibi ülülazm bir Peygamber gökten inip İslam diniyle amel edince ve ictihad buyurunca, ictihadı imam-ı a'zamın ictihadına uygun olacaktır. Bu da imam-ı A'zamın büyüklüğünü, ictihadının doğruluğunu gösteren en büyük şahittir."
         İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri ile ilgili anlatılacak o kadar çok şey var ki, anlatmakla bitmez; ancak yukarıda anlatılanlar bile ne büyük bir zat olduğunun göstergesi değil mi?
         Gelin kampanyada biraz tuzumuz olsun.
Ali DUTAL

Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.