Recent Comments

DİN DEVLET İLİŞKİSİ


Ali Dutal
     İnsan ve toplum hayatının en önemli iki olgusu; din ve devlettir.           Dinimiz İslam; her daim devletin varlığının insanların huzur ve güven içerisinde yaşamasının en önemli vazgeçilmezi olduğunu ortaya koymaktadır.
     Elbette ki, bireyin hayatında dinin yerini hiçbir şey alamaz. Bireyin dinini yaşaması için de devlet çok önemlidir. Devlet-Din ilişkisinin sağlam bir temele oturması için devlet bireyin dini ihtiyaçlarını dikkate almak durumundadır.
     İslam bireyin tüm yaşamına müdahil olmakla birlikte devletin yönetim şeklinin ne olacağını belirlemez. Devleti yönetenlerin ve nasıl yönetmeleri gerektiği üzerinde durur. Yönetenlerin, yönettiklerinden sorumlu olduğunu kesin olarak ortaya koyar; yöneticinin adil, merhametli, cesur, namuslu, halkın meşru ihtiyaçlarını dikkate alan kişilerden olmasını ister.
     Türkiye'de yaşayan Müslümanların devlete kutsiyet yüklemesinin temelinde de İslam'ın devlete verdiği önem yatmaktadır. Ülkemiz Müslümanları ve faaliyetini sürdüren Ehli Sünnet Cemaatlerin rejimi değiştirme gibi bir hedeflerinin olmadığı bilinen bir gerçektir.            Belli dönemlerde, kendilerine karşı yapılan baskı ve yıldırmalar karşısında dahi devletine hep saygıyla bakmışlar; kırılmalarına rağmen, kırıcı hal ve hareket içinde olmamışlar, dualarında; devletin daim olmasına her zaman yer vermişlerdir.
     Bakmayın, belli dönemlerde ne olduğu belirsiz oluşumların, kışkırtıcı davranış ve söylemlerine; bunların, kimlerin taşeronu olduklarını bu millet iyi bilmektedir.
     Devletimizin bazı kurumları ile bazı halk kesimlerinin endişelerini yersiz buluyorum. Müslümanların bu olgun ve kapsayıcı yapısı, ülkemizin huzuru ve geleceği için büyük şanstır. Buna, yürekten inanıyorum. Bundan dolayıdır ki; bugün Ehli Sünnet kişi ve cemaatler bazı kişi ve kurumlarca mesnetsiz iddialarla hatta aşağılık iftiralarla itibarsızlaştırmak istenmekte olup bunlara itibar edilmemelidir. Bunlar İslam'ın düşmanı olduğu gibi ülkemizin ve insanımızın da düşmanıdırlar.
     Bilmeden endişe duyanları bir noktaya kadar anlamakla birlikte bazılarının endişelerinin, endişeden çok, başka hesaplardan kaynaklandığını düşünüyorum.  
     Bugün yaşadığımız "LAİKLİK" tartışmasının temelinde de bazı hesapların olduğunu, bazılarının samimi kaygılarına rağmen, düşünüyorum. Samimi kaygı duyan vatandaşlarımıza samimiyetimle ifade etmek isterim ki, Anayasa'mızda "LAİKLİK" olsa da olmasa da hiç kaygıya gerek yok. Yazılı metinlerin toplumun üzerinde çokta etkili olduğu söylenemez. Karşılıklı saygı, hak ve hukuka riayet alınan eğitimin ne ölçüde insanları etkilediğiyle orantılı olduğu kanaatini taşıyorum. Bütün inanç gruplarının Anayasa'da yer alan "LAİKLİK" ilkesiyle inançlarının güvence altında olduğunu düşünmek gerçekleri görmemek olur. Esas güvence, tamamına yakınının kendisini Müslüman olarak tanımladığı insanımızın İslam'ı ne kadar içselleştirdiğiyle orantılıdır.
     Samimiyetimle; Anayasa'da "Laiklik" olsa ne olur olmasa ne olur? Tartışmaya gerek bile yok! Zaten Anayasa'da olmasına da gerekte yok. Osmanlı İmparatorluğu'nda "Laiklik" ilkesi mi vardı da tüm inanç grupları dinlerini rahatça yaşadılar. Değil; İslam Dini'nin tüm din sahiplerine verdiği güvence ile dinlerini, inançlarını rahatça yaşadılar; öğrendiler. Anlatmaya gerek yok; hepimiz bunu biliyoruz.  
     Kaldı ki şunu da eğmeden bükmeden söyleyeyim: Hani din ile devlet işleri ayrı olmalı; devlet dine, din devletin işleyişine karışmamalı; böyle bir şey yok! Kim derse yalan söylemiş olur. İslam dini bireyin özel hayatı da dahil olmak üzere her şeye karışır. Ancak, kişinin inanıp inanmamasına karışmaz. Kişi İslam'a inanıp inanmamakta serbesttir; hiç kimse Müslüman olacaksın diye kimseyi zorlayamaz. Ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı verilerine göre yüzde 99.2'sinin kendisini Müslüman olarak tanımladığı bir ülkede; devlet İslam Dinini vatandaşlarına öğretmek zorundadır. Bu devletimizin asli görevi olmalıdır. Çünkü, inanç güvenliği, can ve mal güvenliğinden çok daha önceliklidir. Benim devletim benim inancıma yapılabilecek her türlü içten ve dıştan saldırıya karşı beni ve çocuklarımı korumak zorundadır. Ha bir Yahudi, Hıristiyan vatandaşımız kendi inancını öğrenmek istiyorsa onların öğrenmeleri için de gerekenleri yapmak zorundadır.
     Sonuç olarak; devletimizi yönetenler veya yönetmeye talip olanlar; bu milletin çocuklarına, dinimizin öğretilmesinde yapılması gerekenlerin azamisini yapmaya gayret etmeli; Anayasa'da "LAİKLİK" olsun mu olmasın mı tartışmalarıyla da fazla zaman kaybedilmesi yerine; toplumsal barış ve huzurun tesisi için neler yapılması gereği üzerine samimi çalışmalar yapsınlar.  
     Boş işlerle zaman kaybedilerek yapılması gerekenler geciktirilmemeli; çünkü yarın çok geç olabilir.
     Ali DUTAL

Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.