Recent Comments

Torosların bilinmeyen tarihi bize ne anlatıyor

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – İskender'in generaline boyun eğmeyen yurtsever İsauralılar, Roma'ya direnen gizemli halk Homanadeisler, 'Çanakkale geçilmez diyen' Bozkırlılar, Torosların yazılmayan öyküsünde binlerce yılı bir araya getiriyor. Dinleyin, anlatılan sizin öykünüzdür…

Avcılığın tarihini yazanların hikâyeyi hep avcıların gözünden anlatması, ezilenlerin hep av olma halinin değişmemesi üzerine kurgulanır. İskender'den bugüne hiç değişmedi bu anlayış. Anadolu'nun pek çok kenti, kasabası ve hatta unutulup giden kültür merkezlerinin öyküleri bu yüzden çok hepimiz için çok değerlidir. Medeniyet iddiasıyla gelip yerel kültürleri yağmalayan, onları değiştirip kendine benzeterek yozlaştıran, kişiliksizleştiren ve sonunda yok eden egemenlere karşı avcılığın tarihi aslanların ya da ceylanların, tavşanların, kekliklerin gözünden yeniden yazılması gerekir.

İsaura, antik çağ Anadolu'sunda Akdeniz ile İç Anadolu bozkırları arasındaki dağlık bölgenin adıydı. Daha da daraltarak söylersek bugün Konya'nın Bozkır, Taşkent ve Hadim ilçeleri ile Karaman'ın Sarıveliler ve Ermenek ilçelerini çevreleyen coğrafya İsaura olarak anılıyordu. Bu bölgede daha önce Hititlerin hâkim olduğu biliniyor. Ancak Torosların geçit vermez vadilerini, derin kanyonlarını, dik uçurumlarını ve her daim bulutlarla yarışan ulu sedir ve ardıç ormanlarını barındıran bu coğrafyadaki yaşamın geçmişine dair yazılı kaynaklar oldukça sınırlı. Verili kaynaklar ise bölgeye egemen olmak ve kontrol altında tutmak isteyen Helen ve Romalı tarihçi ya da coğrafyacıların notlarından başkası değil.

DENİZDEN TAŞLARIN VE ORMANLARIN COĞRAFYASINA YOLCULUK

Torosların bu bölgesi öteden beri benim için oldukça ilgi çekici bir coğrafya oldu. Eğer güneyden, Akdeniz'den İç Anadolu'ya doğru yolculuk yapıyorsanız Manavgat'tan yükselmeye başladığınızda yavaş yavaş iklimin de coğrafyanın da değişmeye başladığını görürsünüz. Akseki'ye yaklaşınca ardıçlara sedirle de eşlik etmeye başlar. Derken devasa kireçtaşı kalker kayalıkların yükseltisinden göğe uzanan görkemli sedir ormanlarından geçersiniz. Coğrafya gibi mimari de değişir bu bölgede, incelikli taş işçiliğiyle şiir gibi evler çıkar ansızın karşınıza; keçi sürüleri, çoban çeşmeleri ve bugün dağlara sadece 'serinlemek' ve keyif çatmak için çıkan zamane yaylacılarının yaptığı modern, çirkin evler… Ancak her şeye karşın bu büyüleyici dağların güzelliğini gölgelemeye henüz yetmez bu küçük hoyratlıklar. Ansızın karşınıza çıkıveren kozalaklarından reçine damlayan ulu sedirleri geçer, solunuzdaki uçurumun altında uzanan küçük polye ovasındaki eşek gözü gibi biçimli Suğla Gölü'ne takılır gözleriniz. Antik çağda 'Trogitis' adıyla bilinen Seydişehir sınırlarındaki Suğla Gölü, sanki insan eliyle yapılmış yapay bir göl gibi dursa da binlerce yıldır Torosların sırtındaki düzlüklerde çilesini dolduran bir Keşiş gibi zamana tanıklık eder durur.

HOMANADEİSLERİN VE İSAURALILARIN ÜLKESİNE DOĞRU

Bu dağlık coğrafya, Anadolu'nun bugün adı unutulan halklarından biri olan Homanadeislerin ülkesiydi. Bu ismi belki de onlara dışarıdan gelen ve yurtlarını işgal etmek isteyen Helenler ya da Romalılar vermişti, bunu tam olarak bilmiyoruz. Ancak Homanadeislerin antik çağda Pisidya olarak anılan bölge ile İsaura arasındaki bu dağlık coğrafyada yaşadıklarını biliyoruz. İsaura'ya doğru yol alırken bir zamanlar Homanadeislerin yaşadığı yerlerden biri olduğu sanılan Tınaztepe Mağaralarına gelmeden yolumuzu Bozkır yönüne çeviriyoruz. Artık bu dağlık bölgenin hafifçe güneydoğusuna doğru ilerliyoruz. İsaura antik kenti, bugün Konya'ya bağlı olan Bozkır ilçesinin sınırlarında bulunuyor. Işıklar, Yazdamı, Hacılar ve Ulupınar köylerinin yakınındaki dağlık arazide kalan İsaura harabeleri yörede Zengibar Kalesi olarak biliniyor.

İSAURA YAVAŞ YAVAŞ GÜN YÜZÜNE ÇIKARKEN…

Kültür mirasına yönelik ilginin daha çok 'turistik' birer kıymete indirgenerek kıyı kentlerindeki antik yerleşimlerde yoğunlaşmasıyla Anadolu'nun içlerinde yer alan birçok önemli merkez kamu ilgisinden yoksun kaldı. Bu merkezlerden biri olan İsaura'da 2010 yılından bu yana Doç. Dr. Osman Doğanay önderliğinde yüze araştırmaları ve temizlik çalışmaları yürütülüyor. Kazı ve restorasyon için de alt yapı hazırlıkları yapılırken İsaura'nın geçmişine ışık tutacak olan kimi doktora çalışmaları da umut verici düzeyde olduğunu öğreniyoruz. Oldukça özverili çabalarla ve mütevazı olanaklarla süren İsaura'daki bilimsel çalışmaların her yönüyle desteklenmesi gerekiyor. Çünkü İsaura'nın öyküsü, aslında hepimizin ortak öyküsüdür…

1800 RAKIMLI TEPEDE BİR İMPARATORLAR KENTİ

Işıklar köyündeki toprak yoldan ulaştığımız, 1800 metreyi aşan bir tepede bulunan İsaura'da önce uzaktan görünen kemerli yapı kalıntısı karşılıyor bizi. Geçmişte kenti çevreleyen surların kalıntıları, İsaura'nın büyüklüğü hakkında bir fikir veriyor. Çevresindeki yolları kontrol eden bir bölgeye kurulan kentin iki büyük ana kapısı varmış. Geçmişin görkemini canlandırabileceğiniz sütunlu caddenin devamında Roma imparatorlarına adanmış zafer anıtlarının kalıntıları bulunuyor. İsaura'da dolaşırken bir yandan uçsuz bucaksız göğün altında uzanan boz dağların ıssızlığı, diğer yanda ise bir zamanlar koynundan imparatorlar çıkaran bir kentin zamana yenik düşen hüznü sarıyor insanı. Zeno ve Leon gibi İsauralı Doğu Roma imparatorları etkileri bugün bile tartışma konusu olan pek çok önemli olayın kahramanları olmuşlar. Ama onların öykülerine geçmeden önce gelin isterseniz binlerce yıldır bağımsızlık düşkünü insanların yurdu olan Anadolu'nun bu dağ kentinin geçmişine kısa bir yolculuk yapalım…

'İSAURALILAR İSKENDER'İN GENERALİNE KAHRAMANCA DİRENDİLER'

Makedonya Kralı Büyük İskender'in ölümünü ardından yaşanan iktidar mücadelesinde öne çıkan, daha sonra ise yönetime atanan generallerden Perdikkas, Anadolu'da 'sorun çıkartan' kentleri kontrol altına almak ve hizaya getirmek istiyordu. İsaura, hizaya getirilmesi gereken kentlerden biriydi: "Perdikkas sonra Pisidya'ya girdi ve orada yer alan iki şehri tahrip etmek niyetindeydi. Bunlardan birinde Larandalı'lar diğerinde İsauralı'lar oturmaktaydı. İskender'in sağlığında bu iki şehir isyan ederek, onun tarafından buraya kadar Satrap olarak atanan Kilikya Satrabı Nikanoros'un oğlu Balakros'u katletmişlerdi. Laranda (Bugünkü Karaman kentindeki antik yerleşim), ilk hücumda alındı ve ergin olan bütün erkekler kılıçtan geçirildi, diğer sakinleri esir alınarak satıldı ve şehir yerle bir edildi. İsaura, daha büyüktü ve cesur halkı tarafından daha iyi tahkim edilmişti ve kahramanca mukavemet etti. Devamlı olarak iki gün süren hücumun sonunda çok kayıp verdiler, kuşatanlar geri çekilmeyi düşündüler, zira şehrin sakinleri bolca silah ve mühimmata sahip olduklarından büyük kayıplara rağmen hürriyetlerini korumak için cesaretle ölüme gidiyorlar ve dayanıyorlardı.

TESLİM OLMAKTANSA ŞEREFLİ BİR ÖLÜM İÇİN ATEŞE ATLADILAR

Bununla beraber üçüncü gün, büyük bir kısmı hayatlarını kaybetti, sağ kalan küçük bir grup ancak surların korunmasına kâfi gelmekteydi, cesur İsauralı'lar kahramanca bir çözüm yolu buldular. Bu kalabalık düşman karşısında hayatta kalan az kuvvetle şehirlerini korumak artık imkânsız hale gelmişti. Düşmanlarının eliyle alçaltıcı bir ölüm yerine, geceleyin şerefli bir ölümü tercih ettiler. Önce kadın ve çocukları evlerine kapattılar, sonra da ateşe verdiler. Alevler havada yükselince acele olarak hazinelerini ateşin ortasına attılar. Bu dehşet verici manzara karşısında şaşıran Perdikkas'ın ordusu silahlarını aldılar ve yakınlarında bulunan şehre bütün kuvvetleriyle girmeye teşebbüs ettiler. Fakat surları işgallerinde bulunduran şehir sakinleri Makedonyalı'ların hücumlarını geri püskürttüler. Perdikkas'ın kaybı o kadar büyük oldu ki, bizzat ordusunu uzaklaştırmak mecburiyetinde kaldı. Bu esnada İsauralı'lar ateşe atladılar ve evleriyle birlikte kül oldular. Gün ağarınca Perdikkas şehre girdi ve onu askerlerine yağmaya terk etti. Ateş söndükten sonra, uzun zaman bir refah düzeyine erişmiş İsaura'dan bol miktarda altın ve gümüş topladılar." (1)

İSAURALILARIN 2300 YILLIK ÇIĞLIKLARI HALA YANKILANIR MI?

Günümüzden yaklaşık 2300 yıl önce yaşanan ve kenti yangın yerine çeviren bu trajik savaşın izleri görülebilir mi bilinmez ancak coğrafyanın ve toprağın hafızasına sinen acıları hissetmek mümkün. Bu topraklara yönelik binlerce yıldır bitmeyen saldırılardan birine karşı 23 asır önce direnen Anadolu insanlarının onurlarını ve yurtlarını korumak için verdikleri çığlık çığlığa bir savaşın sesleri duyuluyor sanki. Ak çiçekli gevenlerin, minik lacivert meyveli karamıkların arasında, yanık gövdeli ardıç ağaçları, kim bilir kökleri nerelere uzanır. Biraz aşağıda sacla kaplı çatılarıyla Hacılar köyünün evlerinde bu kadim çığlık duyulur mu? Bozkır'ın, Yazdamı'nın, Ulupınar'ın topraklarını terk edip giden gençleri, 23 asır önce İsaura'yı savunan o onurlu halk ile yaklaşık bir asır önce Perdikkas'ın geldiği yönden gelip Anadolu içlerine uzanan işgalcilere karşı göğsünü siper eden dedelerinin aslında aynı tarihsel çizgide buluştuğunu düşünmüş müdür hiç?


AYNI COĞRAFYADA BU KEZ HOMANADEİSLERİN DİRENİŞİ SAHNEDE

Anadolu coğrafyasının birçok yerinde bu tarihsel süreklilik çarpıcı biçimde tekerrür ediyor. Helenistik dönemin başlarında Perdikkas'la gelen baskıdan yaklaşık iki asır sonra bu kez de Anadolu'ya egemen olmaya başlayan Romalılar İsaura'ya saldırır. Sorun ya da bir başka deyişle bahane de aynıdır çözüm yolu da. İsauralılar ve batı komşuları olan Homadenisler, tıpkı Helenler gibi Romalılar için de 'haydut'turlar ve bir an önce terbiye edilmelidirler. Amasyalı ünlü antik çağ coğrafya yazarı Strabon, Geographika'sında bu kez Roma ordusunun bölgeyi sindirmeye yönelik saldırılarını şöyle anlatır:

'BURALAR HAYDUT YATAĞIYDI, SERVİLLİUS KALELERİNİ YIKTI'

"Tauroslar'ların yakınındaki İsaurike de Lykaonia'ya (Bugünkü Konya) dâhildir. Burada aynı ismi taşıyan iki köy vardır. Birçok köy de bunlara tabiydi ve hepsi de haydut yatağıydı. Bunlar Romalılar ve özellikle lakabı İsauricus olan Publius Servillus için devamlı huzursuzluk kaynağıydılar. Ben Publius Servillius'la tanışmıştım. O, bu yerleri Romalılara tabi kıldı ve korsanlara ait olan deniz kenarlarındaki kalelerin çoğunu yıktı.

KRAL AMYNTAS BİR HOMANEDEİS KADINININ ELİNDE CAN VERDİ

İsaurike'nin yanında Derbe (Bugünkü Karaman ili Ekinözü köyünde) vardır ve burası Kappadokia'ya en yakın ülkedir. Derbe, Tiran Antipatros Derbetes'in ktrali ikametgâhıydı. Bu tiran, Laranda'ya da sahipti. Fakat benim zamanımda Derbe ve her iki İsaura 'da Amyntas'ın (2. Amyntas, Galat Kralı) elinde bulunuyordu. Amyntas İsaura'yı Romalılar'dan aldığı halde halde Derbetes'e saldırıya geçerek onu öldürmüştür. Amyntas eski İsaura'yı tahrip ettikten sonra aynı yerde kendisi için krali bir ikametgâh yaptı. Fakat orada inşa ettirdiği surun tamamlanmasını göremedi. Çünkü Homanedeis ülkesini istila ederken, Kilikyalı'lar tarafından pusuya düşürülerek yakalandı ve öldürüldü. Çünkü o, Pisidya Antiokheia'sına (Bugünkü Isparta'nın Yalvaç ilçesi) ve Apameia Kybotos (Bugünkü Afyon-Dinar) yakınındaki Apollonias (Bugünkü Isp. Uluborlu) ülkesine kadar olan yerlere ve dağın yakındaki bazı topraklara ve Lykaonia'ya sahip olduğundan Touros'lardan Phirigia'ya ve Kilikya ve Pisidyalı'ları imha etmeye uğraşıyordu… Kremna'yı (Bugünkü Burdur Bucak'ta) ele geçirmiş olan ve zapt edilemez olan Homanedeis ülkesine de giren ve kendisini daha birçok yerlerin hâkimi olarak kabul ettiren ve hatta tiranı (Homanedeis tiranı) dahi öldüren Amyntas, tiranın karısının bir hilesi sonucu yakalandı ve bu insanlar tarafından öldürüldü. (2)

ROMA ORDUSU HOMANEDEİSLERİ YOK ETMEK İÇİN SEFERE ÇIKIYOR

Bugün İbradı, Derebucak ve Seydişehir sınırlarının kesiştiği bölgede kalan ve sarp dağlardan oluşan coğrafyada yaşadıkları sanılan Anadolu'nun unutulan yerli halklarından Homanadlar, hem Anadolu'yu egemenliği altına almak isteyen İskender'in ardıllarını ve Romalı'ları en çok uğraştıran topluluklardan biridir. Romalılarla Homanadlar arasında geçen ve M.S 6'da yapıldığı düşünülen 'Homanadeis Savaşı', Torosların bu zorlu coğrafyasında gerçekleşmiştir. Romalıların bölgeyi kontrol altına alarak kolonileştirme politikalarına karşı en büyük tehdit olarak gördükleri Homanadlar'ı etkisiz hale getirmek için girişilen savaşın komutanı S. Quirinius'un bugünkü Yalvaç'tan yola çıkarak bölgeye geldiği varsayılıyor.

SARP DAĞLARDA ROMA KUŞATMASINA ÜÇ YIL DİRENDİLER

"Romalılarla bir meydan savaşı yapacak güçte olmayan Homanadlar dağların zirvelerine çekilerek çete savaşları ve savunması yapmış olabilirler. Onları Roma'ya karşı güçlü yapan arazilerinin çok sarp ve ulaşılması güç oluşudur. Ağırlıklarıyla bir Roma ordusunun bu dağlık ve geçit vermez yükseltilerde harekâtı sürdürmesi zor olmuştur. Ayrıca kuşatma için gerekli teçhizatı getiremeyen S. Quirinius onların yuvalarına tırmanmak yerine uzun zaman isteyen fakat sonucu etkili olan bir yöntem uygulamıştır. Bu da onları ablukaya alıp, açlıkla teslime zorlamaktır. Bu abluka süresini W.M. Ramsay üç yıl olarak tahmin eder. Bu üç yıl olmasa bile, onların Romalıları hayli uğraştırdığı bir gerçektir. Bu stratejide başarı sağlayan S. Quirinius, Homanadları teslim olmak zorunda bırakıp, kalabalık nüfuslu bir kabilenin yaşadığı Homanad şehri ile 44 müstahkem kalesini tahrip ederek ikinci bir direnişe geçecek gruba dayanak noktası bırakmamıştır… Homanadların yenilmesinden sonra Roma böyle bir sorunla tekrar karşılaşmamak için daha önce başlamış olan koloni kuruluşlarını tamamlarken bunlarla bağlantıyı sağlamak amacıyla başlanmış olan yol şebekesinin de yapımına hız vermiştir." (3)

ZAMAN GEÇER, ZULÜM GEÇMEZ: İSAURALILAR VE BİZANS ÇATIŞMASI

Helenistik ve Roma dönemlerinde büyük ordularla bastırılmaya çalışılan İsaura ve Homanadeis halklarının özgürlük tutkusu da savaşçı ruhları da hiçbir zaman iflah olmayacaktır. Savaşın ardından Roma ordusu tarafından tutsak alınarak dağıtılan Homanedeislerin torunları nerede ve nasıl yaşadılar, hangi kentlerin içinde eriyip gittiler bilmiyoruz ancak İsauralıların torunları Anadolu'da Roma'nın ardılı olan Bizans döneminde de hem iktidar oldular hem de iktidara karşı çetin gerilla savaşları yaptılar:

'BİZANS ORDUSU DAĞLIK İSAURANIN KALELERİNİ YERLE BİR ETTİ'

"İ.S. 474 ve 476'da iki kez Bizans imparatorluğu tahtına oturan İsauralı Zeno 491'de ölünce yerine sarayın üst düzey yetkililerinden 61 yaşındaki Anastasius geçti. Bunun üzerine İsauralı'lar ayaklandılar ve başkent Konstantinapolis'e doğru yürüyüşe geçtiler. İsauralılar'ı Cotiaeum'da (Kütahya) durduran Anastasius'un askerleri öfkeli halkı dağıtarak mağlup etti. Bu olayın ardından İsauralılar ile Bizans'ın yeni yönetimi arasında uzun süren bir gerilla savaşının başlamasına neden oldu. İsauralı'ların yeni lideri olan Longinus'u ele geçiren Bizans ordusu, dağlık bölgedeki İsaura kalelerini de yerle bir etti. Bizans'ın doğu sınırındaki ana karargâh olan Antakya ile başkent arasındaki ulaşım yolunu kesme tehlikesi bulunan İsauralı'ların kontrol altında tutulması önemliydi. Çünkü bu hırçın halk aynı zamanda Kilikya'nın iç kesimlerindeki zeytin çiftlikleri için de tehditti. Bu bölge başkentin hububat vergisi ihtiyacını karşılamak için ürettiklerinin çoğunu Konstantinapolis'e gönderiyordu. (4)

İSAURALI İMPARATORLAR ZAMANI VE TASVİR KIRICILIK

İsauralı imparatorlar, yıkılan Roma'nın ardından iç çatışmalar ve iktidar savaşlarıyla yıpranan Bizans'ın da tarihten silineceği beklentilerinin yükseldiği dönemlerde ortaya çıkarak ülkeyi ayakta tuttular. Doğudan ve batıdan gelen saldırıları püskürten ve ardından kilisenin toplum üzerindeki etkisini sınırlandırmak isteyen İsauralı İmparator III. Leon döneminde (M.S. 717-741) ortaya çıkan ikona kırıcılık (ikonaklazm) hareketi, kabaca dini tasvirlerin kullanımının yasaklanması anlamına geliyordu.

İMPARATOR LEON SARAYINDAKİ İSA TASVİRİNİ SÖKTÜRÜYOR

"726 yılında III. Leon ilk defa olarak tasvirlere karşı açıkça yer aldı, buna ise kısa süre önce başşehirde bir süre kalmış olan Anadolulu tasvir düşmanı piskoposların tesiri sebep olmuştu… İmparator önce tebaasını tasvirler kültünün yakışıksızlığına ikna etmek için vaazlarda bulundu. Ancak imparator pek az sonra işi fiiliyata dökerek subaylarından birisine imparatorluk sarayının bronz kapısı üzerinde bulunan İsa tasvirini söktürttü… 17 Ocak 730'da imparatorluk sarayında en yüksek kademedeki dini ve dünyevi erkânı toplayarak kabul edilecek emirnameyi onlara gösterdi. Patrik Germanos bunu imzalamayı reddedince azlolundu… Tasvir aleyhtarı emirnamenin ilanı ile tasvir düşmanı doktrin kanun kudretini almış oluyordu. Bununla ikonaklast (tasvir kırıcı) hareket başlamış oldu: Tasvirlerin imhası ve bunlara ibadet edenlerin takibi." (5)

EŞKİYA KİMDİR, HAYDUT KİME DENİR, ZULÜM NE YANA DÜŞER USTA?

İsauralılar ve daha önce yakın coğrafyada yaşamış olan Homanadlar batılı tarih yazıcılarının hemen hepsinin gözünde birer eşkıya gibi görülür. Buna, aktardıklarını yukarıda alıntıladığımız Amasyalı antik çağ coğrafyacısı Strabon da dâhildir. Strabon'a göre 'dağlık Kilikya'nın yukarısındaki bölgede yer alan İsaura coğrafyasında aynı zamanda yoksul bir hayat vardır. Ancak bu yoksulluk daha çok dışarıdan bakıldığında zengin kıyı ve liman kentleri ile görece 'gelişmiş' büyük kentlerle yapılan kıyaslamaların sonucudur. Coğrafyanın gerçekliğinin ve üzerinde yaşayan insanlara sunduklarının belirlediği sınırlar içerisindeki yaşama daha yakından bakıldığında bir yanıyla 'zengin' bir yaşamın olduğu da söyleyebiliriz. Bu tamamen yaşama bakışla ilgili bir çıkarımdır. Örneğin bugün de İsaura'nın bulunduğu coğrafyadaki irili ufaklı yerleşimlere bakıldığında konformizmin uzağında bir görüntü göze çarpabilir ancak asıl konforun Taşkent'in özgür doğasında mı yoksa güneyindeki sahil kenti Alanya'nın betona boğulmuş kıyılarında mı olduğu tartışılabilir bir durumdur. Yine de adına 'medeniyet' denilen sahte konformizmin betonarme, plastik, demir ve çelik aracılığı ile kıyılardan İsaura'nın bugünkü coğrafyasına doğru hızla yayıldığını söylemek yanlış olmaz.


İSAURA COĞRAFYASINDA BİR TÜRKMEN BEYİ: NURE SOFİ

İsaura ve çevresindeki coğrafyada yaşayan halkların antik çağdan başlayıp Bizans dönemine kadar süren trajedilerle dolu yaşamları Türklerin bölgeye yerleşmelerinden sonra da devam eder. Selçukluların uçlara yerleştirdiği gruplardan biri olan Nure Sofi önderliğindeki Karamanoğulları Mut, Ermenek, Silifke ve İsaura bölgesinde uzun yıllar etkili oldular. Karamanoğulları'nın Mut ve Ermenek bölgesine yerleşmelerini sağlayan Alaeddin Keykubat'ın 1237'de Kayseri'de zehirlenerek öldürülmesinin ardından iktidara getirilen oğlu 2. Gıyaseddin Keyhüsrev'in Türkmenlere yönelik baskı politikalarına karşı 1239-1240 yılında gerçekleşen Babai isyanında Baba İlyas'ın yanında yer alan Nure Sofi, kanlı bir şekilde bastırılan isyanın ardından Ermenek'te örgütlenerek bölgedeki Türkmenleri yeniden toparladı ve beyliğin temellerini oluşturdu.

KARAMANOĞULLARININ TARİH SAHNESİNE ÇIKTIĞI BÖLGE

Anadolu Selçuklu devletinin 1243 Kösedağ yenilgisini ardından önce zayıflayıp ardından ise Moğolların güdümüne girmesinden sonra ortaya çıkan beyliklerden biri olan Karamanoğulları, Osmanlılardan sonra Anadolu'daki en güçlü beyliklerden biri olmuştur. Beyliğin sınırları bir dönem Anamur'dan Kayseri'ye, Akşehir'den Niğde'ye kadar uzanarak büyük bir alanı kontrol eder duruma gelen Karamanoğulları'nın Selçuklu'nun çöküş evresinden başlayıp Osmanlıların yayılma dönemine kadar süren ilişkileri de hep inişli çıkışlı oldu. Hem Selçuklu hanedanıyla hem de Osmanlı hanedanıyla kanlı savaşlar yapan Karamanoğulları Beyliğinin adı en çok bilinen lideri olan Mehmet Bey'in ve ailesinin bazı üyelerinin mezarı bugün Ermenek'e bağlı bir köy yerleşimi olan Balkusan'da bulunuyor.

SULTAN MURAD KARAMAN İLLERİNDE TAŞ TAŞ ÜSTÜNDE KOMADI

Karamanoğlu İbrahim Bey'in Osmanlı sınırlarında yaptığı akınların zor durumda bıraktığı Sultan II. Murad, o sırada topraklarını genişletmek için sefere çıktığı Rumeli'de ağır mağlubiyet yaşamasının ardından 1444'te Haçlılarla barış anlaşması yapmak zorunda kalınca öfkesini dindirmek için İbrahim Bey'i ortadan kaldırmak için Bağdat'taki dört mezhep otoritesinden dini fetva aldı. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, bu olayı şöyle naklediyor: "Sultan Murad, muahedenin (anlaşma) imzasını müteakip bütün hıncıyla Karamanoğlunun üzerine yürüdü. Onun yaptığı fenalığın kat kat acısını çıkardı, geçtiği yerlerde taş taş üstünde bırakmadı denilecek kadar tahribat yaptı, ırz ve namusa tecavüz suretiyle şeni (çirkin, kirletici, utanç verici) haller vukua (meydana) geldi. Âşık Paşazade bu olayı şöyle tasvir ediyor: 'Vilayet-i Karamanı şöyle vurdular kim köylerini ve şehirlerini elek elek ettiler, harap ettiler, Karamanoğlu kaçtı, Taş'a (Taşeli'ne) girdi. O yıl er oğlan ve kız doğdu meçhul-ün nesebdir (kimden doğduğu belli olmayan)." (6)

 'ÇANAKKALE GEÇİLMEZ' DİYENLERİN ARASINDA 300 BOZKIRLI

Uzun yıllar süren derin bir sessizliğin ardından bugün kendi geçmişiyle ilgili öyküleri tarihin ve coğrafyanın hafızasından usulca çıkarmaya başlayan Orta Torosların koynundaki İsaura, zamanın sadece geçip giden anlardan ibaret olmadığını anlatıyor bize. Suyun taşı, taşın ağacı, ağacın kuşu, kuşun insanı biçimlediği bu masal coğrafyası görünürde sert ve hoyrat, derininde ise kökleri zamanın ötesine dokunan bir yaşamı barındırıyor. Bilinmez zamanlardan çıkıp gelen tarihsel akışın içinde Helenlerden Romalılara, Selçuklulardan Osmanlı'ya kadar birçok gücün iktidar savaşına tanık olan bu coğrafyanın insanı binlerce yıldır hep aynı ruhu taşıdı: Bu toprakları işgal etmek için Çanakkale'yi geçmeye çalışan batılılara karşı direnen Anadolu halkı içinde 'vatan için' ölüme koşanların yaklaşık 300'ü Bozkırlıydı. Toprağın hafızasında yatan zulme, baskıya ve haksızlığa karşı isyan duygusu, tarihin her döneminde tekerrür etmesi bize bu coğrafyanın ruhunun sürekliliğini anlatıyor.

AVCILIĞIN TARİHİNİ ASLANLARIN GÖZÜNDEN YENİDEN YAZMALIYIZ!

Avcılığın tarihini yazanların hikâyeyi hep avcıların gözünden anlatması, ezilenlerin hep av olma halinin değişmemesi üzerine kurgulanır. İskender'den bugüne hiç değişmedi bu anlayış. Anadolu'nun pek çok kenti, kasabası ve hatta unutulup giden kültür merkezlerinin öyküleri bu yüzden çok hepimiz için çok değerlidir. Medeniyet iddiasıyla gelip yerel kültürleri yağmalayan, onları değiştirip kendine benzeterek yozlaştıran, kişiliksizleştiren ve sonunda yok eden egemenlere karşı avcılığın tarihi aslanların ya da ceylanların, tavşanların, kekliklerin gözünden yeniden yazılması gerekir. Bu yapılmadıkça, avcıların anlattığı öykülerle büyüyen milyarlarca aslanın kafeslerde beslenerek büyüyen birer uysal kediden farkı kalmayacaktır.

***
Kaynakça:
1- (Mehmet Özsait, Helenistik ve Roma Devrinde Pisidya Tarihi. İ.Ü. Ed. Fak. Yay. 1985)
2- (Strabon, Geographika. Antik Anadolu Coğrafyası, Arkeoloji ve Sanat Yayınları)
3- (Mehmet Özsait, Helenistik ve Roma Devrinde Pisidya Tarihi. İ.Ü. Ed. Fak. Yay. 1985)
4- (Stephen Mıtchell, Geç Roma İmparatorluğu Tarihi. Türk Tarih Kurumu Yayınları. Çeviri: Turhan Kaçar)
5- (Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi. TTK Yayınları)
6- İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri. TTK Yayınları.)
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.