Recent Comments

Bozkırlı Hacı Ali Kap’ın ardından…


'Hayat' ve 'Ölüm' iç içe geçmiş iki kelime.Hayat ana rahminde mi yoksa o çok sevdiğimiz 'can' ölümü tattıktan sonra mı başlıyor?

'Hayat' ve 'Ölüm' iç içe geçmiş iki kelime.

Hayat ana rahminde mi yoksa o çok sevdiğimiz 'can' ölümü tattıktan sonra mı başlıyor?

Baktığınızda her iki dünyada gasık aslında.

Bu nasıl bir kararma ve/yahut karanlıktır yâ Rabbi!..

Şer mi yoksa hayır mı olduğu konusunda imtihana tabi tutulduğumuz ve küresel boyutta yakalandığımız koronavirüs salgınında neredeyse her aileden bir veya birer cenaze çıkar oldu.

Yâni Koranavirüs, tarihe milâd olarak geçecek olan iki bin yirmi (2020)de bize ölümü hatırlattı.

Hacı Ali Kap hocanın çok sevdiği ve dahi dövdüğü okul arkadaşlarından Ahmet Akçael, "Hayat ve Ölüm" adlı kitabında "Ölümümüz: Şeb-i arûs olmalıdır" diyor.

Binbir meşakkatle yaratılan Âdem babamızın çocukları olarak ölümle bu kadar belki de hiç dirilmedik..

Sosyal mecra sayfasını her açtığımızda karşımıza hep acı ölüm haberleri geliyor.

Koranadan önce tanış olduğumuz nice tanıdık sima, arkadaş, dost, akraba, hoca ve ilim erbabı varsa birer birer öbür âleme göçüyorlar.

Sevdiğimiz insanların aramızdan ayrılmaları bizleri haliyle müteessir kıldığı gibi yüreğimizi de burkuyor ve acıtıyor!

"Her nefis ölümü tadacaktır" emr-i ilâhîsiyle teselli buluyor, şükür ve sabır nimetleriyle sınandıktan sonra tekrar asıl geldiğimiz yere, ahiret yurduna döndürülüyoruz. Gerçek vatanına Allah'ın emr-i ilâhisiyle sekseninde kavuşan Hacı Ali Kap hocaya rahmet diliyor, sevdiklerine ve ailesine sabırlar temenni ederek mekanı cennet olsun inşaallah..

Şâir ve yazar Akçael'in dediği gibi…

"Ruh gitti Allah'a/ Beden gitti toprağa/ Amel kaldı kabirde Abdullah'a/ Gömüldü sonunda kamusal alana."

***

Konya Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Dr. Mustafa Güçlü ve kıymetli arkadaşlarla birlikte, Korona'dan önce her hafta Cuma günleri sözü dinlenir, eski Konya ile ilgili başlarından ilginç olaylar yaşamış yaşlı ve tecrübe sahibi insanlarımızı ziyaret ederek onlardan geçmişe dönük hatıralarını dinliyorduk. Sohbet sırasında Konya tarihine geçecek ilginç olayları da kayıt altına alarak tarihe not düşüyorduk.

Cuma namazından sonra 2018'in temmuz ayında kapısını çaldığımız mümtaz şahsiyetlerden ve kıymetli hocalardan birisi de Hacı Ali Kap idi. Onu yâd etmek ve hatırlamak adına o sohbetten ve Kur'an dostu olan Ali Kap Hoca'dan tarihe not düşecek hatıralarla sizi başbaşa bırakıyorum.

"KUR'AN'DA NELER VAR" DEME…

Bozkırlı Hacı Ali Kap, 1962'de Konya İmam Hatip Lisesi'ni bitirdikten sonra Konya Yüksek İslâm Enstitüsü'ne girerek oradan mezun oluyor. Konya İHL'ye yurdun dört bir köşesinden talebe geldiğini ve o senelerde 17,500 öğrenci ile 550 öğretmen bulunduğunu belirtikten sonra imam hatip talebelerine ders verdiğini de söyledi.

Yüksek İslâm Enstitüleri'nin "Kemal Edib Kürkçüoğlu" adında bir kişinin eseri olduğunu "Allah rahmet eylesin. Kemal Edib, bakanların da hocası idi. Kemal Edip Kürkçüoğlu eskinin en iyi insanlarındandı. Konya Yüksek İslâm Enstitüsünü açtı ve burada bizim edebiyat öğretmenimiz oldu. İlk dersinde tahtaya şu dörtlüğü yazmıştı:

('Kur'an'da neler var?' deme, Kur'an'da neler var;

Esrârına ağâh olan insanda neler var!

Enginde kulaç sallamadan inci bulunmaz;

Bilmez kıyı sâkinleri, ummânda neler var?

Araştırdım, baktım ki son derece güzel ve mânâlı bu şiirin devamı da şöyle:

Kâfi mi değil, devlet-i dîdar-ı İlâhî;

Âşık ne sorar, Ravza-i Rıdvan'da neler var!

Allah anılır binbir ağızdan gece-gündüz;

Gir meclise gör halka-i irfanda neler var!)

KUR'AN'DAN OSMANLI HABERDARDI

Hacı Ali Kap Hoca, şiirin izahını yaparken Kur'an'dan bîhaber olanlar arasına insanlar ile birlikte Türkiye'yi de "kıyı sakinleri" arasına katarak şu ifadelere yer verdi:

"Esas Kur'an'dan haberdar olan Osmanlı idi. Kur'an-ı Kerim'in derinliklerine vakıf olmadan hiçbir şey anlayamazsınız. İnci mesabesindeki güzellikleri kavrayamazsınız. Ben bu şiirden son derece çok etkilenmiştim. Aynı Kemal Edib gibi bu şiiri güzel okurdum. O da seci okurdu. Konuşurken kafiyeleri dek getirirdi. Yâni kafiyeli konuşurdu. Buna seci konuşma denir. Ben hocama âşık ve öylesine hayrandım ki…"

MAARİF BAKANI TEVFİK İLERİ'NİN HEZEYANI…

Liseli yıllarda kendisini ateşleyen öğretmenler arasında Ahmed Hamdi Savlu'yu sayan Hacı Ali Kap, hocalarının bir gün üniversitede talebeyken bir grup olarak dönemin Maarif Bakanı Tevfik Fikret İleri'yi makamında ziyarete gittiklerini ifade ederek "Efendim! Şu kızların başını örtmeye sıra gelmedi mi?" diye bir lâf etmişler. Adam birden bire ayağa fırlamış; "Ne yâni şeriatı mı getireceğiz…" diye hezeyanda bulunmuş.

MÜTHİŞ BİR HAFIZAYA SAHİPTİM

Babasını "Efe" ve bir "yiğit adam" olarak nitelendiren Hacı Ali Kap, hayatından kıssalar anlatmaya devam ediyor: "Ben altı yaşındayken okula yazıldım. Bizim köye (Sarıoğlan) ilk defa ilkokul açılınca, ağabeylerim yaşı fazlasıyla tuttu ama benimkisi altıya denk geldi. Onlar gidince ben de onların arkasından gittim. Bende öyle hafıza vardı ki söylenenleri hemen ezberleyiverirdim. Onun için ikinci öğretmen Ahırlı'nın o meşhur Kör Tevfik Efendi'nin yeğeni olan öğretmen Abdullah Kartal, babama "bu çocuğu hafız kursuna verelim" demiş. Konyalılar, Kör Tevfik için "Ayn-ı Vahid ilmi yüklendi de gitti" demişler. Babam öğretmenleri sever ve sık sık eve davet ederdi. Anamın çocukları gibiydi adamlar. Benim ilk öğretmenin Köy Enstitüsü mezunu Karaca Ardıçlı Nuri Apan idi.

ANAM ESMAHAN HANIM BABAMDAN DAHA YİĞİT!

Babam Kara Ahmet, lafını çekmez müthiş konuşan yiğit bir adamdı. Demircilikten, yapıcılıktan anlar ve marangozluğu bilen böyle yiğit bir adam! Buna hapishanedeyken bakan kadın ise ondan daha yiğit. Esas yiğit anam Esmahan Hanım. Ne demek! Anam Konya Hapishanesi'ne, Bozkır'dan altı sene yiyecek erzağını eşeğin sırtına vurduğu gibi ağır gelir diye sırtına da alırmış. İpten dolayı anamın sırtındaki o simsiyah kalmış izleri gördüm ben. Babamdan daha yiğit desem yeri var. Ama babam duyarsa beni mahveder! Anam peşkir dokuyor ve o peşkirleri satıyor. O parayla erzak temin ediyor ve onları da Konya'ya götürerek hapishaneye teslim ediyor. Yıllarca ne sıkıntılar çektik biz, ne sıkıntılar…

Babam hapishaneden Cumhuriyet'in 10. Yılında (1933) çıkan aftan yararlanarak çıkmış. Babam, iki sene yattığı çoban olayını da katarsak hapishanede 8 sene yatmış oluyor."

Mustafa Balkan
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.