Recent Comments

Konya günlüğüm: Sıtkı Aksöz

18 Mayıs Salı günü bir işim için çarşıya çıktım. İşimi bitirdikten sonra uzun zamandır görmediğim ancak çok da özlediğim değerli hemşerim kadim dostum Mali Müşavir Celal Emiroğlu’nun bürosuna yakın geçiyordum… Bir çay içip biraz sohbet edelim deyip uğradım. Sağolsun o her zamanki alçak gönüllü, mütevazı davranışı ile beni kapıda karşıladı ve “hoş geldin İsmail abi, umren mübarek olsun” dedi. Candan bir muhabbetle kucaklaştık.
Çay içerken Celal Bey,  “Abi, bizim köyde imamlık yapmış bir kardeşimiz İnce Minare Müzesi’nde resim sergisi açacakmış. Sayın Valimiz de açılışını yapacakmış, oraya gideceğim, beraber gidelim mi?” dedi… Hay hay dedim, yer yakındı yürüyerek gittik. Açılışa yetişemedik ama resim sergisi bu tarihi müzede öyle bir hoş görüntü veriyordu ki sormayın. Bu arada sanatsever birçok eş ve dostumuzu da sergide görme imkânı bulmuştuk.
On parmağında on hüneri var derler ya, işte bu imam kardeşimiz Muhsin Kaleli de o insanlardan. HİSLENİŞ adı altında bir sergi açarak insanların hizmetine, görseline sunmuştu. 25 tanesi sergide 5 tane kadarı da içerde bekleyen sanat harikası yağlı boya resimler görenleri adeta büyülüyordu. Bir de bu tarihi müzenin gizemli atmosferi içersinde resimlerdeki fırça darbeleri baktıkça sanatseverlerin gönlünde bir kırmızı gülün güzelliğini, bir yelkenlinin denizdeki dalgalanışını ve bir cami kümbetini, Kubbe’i Hadra’nın (Medine’deki yeşil kubbe) muhteşemliğinin nasıl işlendiğini yansıtıyordu.
Sayın Kaleli’nin eserler üzerine koyduğu fiyatlar her ne kadar gezenlere biraz abartılı görünse de bir saatlik göz nuruna, bir dakikalık emeğe değerdi doğrusu. Sergi 24 Mayıs’a kadar açık kalacakmış… “Başarılarının devamını dileriz hocam” deyip ayrılacaktık
Bu arada bizim Celal’in telefonu hani eskilerin deyimi ile bol meyveli taşlanan ağaç misali durmadan ya çalıyor ya da o bir yerleri durmadan arıyordu. Bu arada ben ayrılmak için müsaade isteyecektim. Telefonla hem konuşup hem de bana bakarak “abi bizim dünden kararlaştırdığımız yemeğe sen de gel. Başkanım katılmanı istiyor” diyerek benim gitmeme cevaz vermiyordu. Sordum işaretle kim başkan diye… “Vergi Dairesi başkanımız Sıtkı Bey seninle tanışmak istiyor” dedi.
Çaresiz davete icabet etmek gerekirdi. Çoktandır görüşemediğimiz birçok eş ve dostumuzu da görmemize vesile olan sergiden hocadan müsaade isteyip ayrıldık. Ve yine yürüyerek Adalhan kavşağına geldik. Zindankale civarında bir lokantaya girdik. Celal Bey ustadan bazı isteklerde bulunduktan sonra bana “Abi sen burada birkaç dakika bekle benim hemen ofise uğrayıp yarınki yazımı gazeteye atmam lazım, gecikti hemen geleceğim” dedi Bu arada “başkanım da benden evvel gelebilir karşıla” dedi. Bekledim 5-10 dakika sonra basından tanıdığım o hep güler yüzlü, samimi ifadesi ile yanında başkan yardımcısı Abdullah Coşkuner Bey ile beraber Sıtkı Aksöz yanıma gelip “Merhaba İsmail bey” deyiverdi.
Dedim ya kendisini uzaktan tanıyordum ama ilk defa karşı karşıya idik. Samimi bir hoşbeşten sonra başkanım nereli olduğumu sordu… “Ben Gilisiralıyım (Gökyurt) efendim siz Gilissira’ya halen gitmediniz mi, Celal Bey götürmedi mi?” dedim. Gülerek “hayır bir defa Botsa’ya götürdü onu da gece karanlığında gittik, arabaşı yedik. Oruçpınarı’nın soğuk suyundan içtik, doğru dürüst bir yeri göremedik” deyip gülerek Celal Beyin ardından biraz çekiştirirken o da aramıza katıldı. Başkanın belki bana geçen yılın son aylarında kurumu adına yazmış olduğum bir eleştirel yazısından hafif kırgınlığı var diye düşünmüştüm. Kurumun kendi arasındaki birimlerde yeniden yapılanmadan kaynaklanan eksiklikleri dile getirmiştim yazımda. Ama değilmiş, başkanımın eleştirilere gayet açık ve tahammüllü olduğunu yaptığı esprilerden anladım.
Neyse yemekte onlar tirit ısmarlarken garsona ben sebzeli kebapta karar kıldım. Aslında tiridi ben de isteyecektim ama tirit benim bildiğim Konya tiridi değildi. Bizim tirit çukur tabak içerisine doğranmış bazlama ekmeğin üzerine haşlanmış bir kuzu budundan haşlama et bütünce konur ve içersinde bol et bulunur… Ayrıca ekmekler ıslanmış olmalı idi.
Ama bu öyle değil gayet kibarca doğranmış, döner gibi bir et yine düzgünce kesilmiş pide üzerine serilmişti… Olsun iştahla yedik, karnımızı doyurduk. Aslında başkanımla daha evvel tanışmam lazımmış diye düşündüm. Çünkü yüzü gibi kalbi de çok sevgiyle dolu hoş bir kardeşimizdi. Aslında giden vergi dairesi başkanımız Harun Kaynak Bey ile çok samimi idik, o da çok güler yüzlü ve sevecen bir kardeşimizdi, kulakları çınlasın.
Tabi öyle olmalıydı… Vergi toplamak için güler yüz gerekliydi; bu kurumun başkanı da güler yüzlü idi. İşte sanattan, doğadan, siyasetten, spordan ve tarihi yerlerden konuştuk, çok verimli ve seviyeli bir yemek oldu.
Bu arada Fenerbahçe’nin şampiyonluğu da bahis konusu oldu. Başkanım sanırım fenerli idi. Ama çok belli de etmedi kaçan şampiyonluktan sonra. İleriki günlerde bir Gilisira gezisi yapmak için randevulaşıp ayrılırken başkanımın “çaya da beklerim İsmail Bey” diyerek beni davet etmesi mütevazı ve samimi davranışını gösteriyordu. Doğrusu şimdiye kadar neden tanışmadım acaba, işlerimin yoğunlundan mı yoksa maliyenin soğukluğundan mı diye kendime sormadan edemedim.
Saygı ile…
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.