Recent Comments

EFENDİMİZİN (SAV) DOĞUM YIL DÖNÜMÜ

“Efendimizden gelen haberde milletlerin arasında tefrika çıkacağını, bu nedenle can ve mal kaybı yaşanacağını sonunda İslam’ın galebe geleceği, ayrıca yalancı peygamberlerin çıkacağı, 30 tane deccalın “ilahlık “davasında bulunacağını, koca deccal “Mesih’in” geleceği, daha sonra Ye'cuc ve Me'cuc ortaya çıkacaktır. İslam'ım her yere hâkim olmasından sonra yerden “Dabbet’ül arz”ın çıkıp insanlara “ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş oldukları söyler.”  Sonunda Güneşin Batıdan doğacağı ve ilk surdan 40 yıl sonra ikinci surun üfürüleceği bilgi verilmiştir.”

12 Ocak Pazar günü efendimizin doğum yıl dönümüydü. Bu günün sabahında bazı televizyonlarda, radyolarda ve gazete başlıkların şunlar seslendirilecektir. Bundan önceki eski gazetelerde ve özellikle dindar oldukları iddia edilen gazete ilk sahifelerinde de aynı şeylerin yazılıp söylendiğini göreceksiniz. Mübarek günün gecesinde müminler, genç -ihtiyar kadın kız demeden camileri hınca hınç doldurdular. Camilerdeki kadrolu vaizlerin bu gecedeki konuşmalarıyla geçmiş yıllardaki konuşmalarının aynı olduğu da görülecektir. Bu gecenin değerlendirilmesine önayak olanlar bu seneyle ilgili bir senedir sözleri ve bilgileri üzerine ne koymuşlardır? Koymuyorsak adet yerini bulsun konuşmaları terk etmek zorundayız. Değilse bizi dinleyenlere yük olmaktan gayrı bir şey yapmış olamayız. Bu alışkanlıklardan vaz geçmek zorundayız.

Bilgiler elbette değişmez ama kendimiz de yorumlamayı bilmeliyiz. Bunu bilmeyen görevliler bu konuda bilgi sahibi olanlardan- ukalalığı lüzum yok -sorup öğrenmelidirler. İslam’ın şartları gibi aynı kelime aynı bilgi aynı monotonlukları devam ettirmek, dinleyenlere ne kazandıracaktır?  Çünkü aynı şeyleri dinlemekten insanlar bıkmış, yine de ayıp olmasın diye gidip dinliyorlar. Çünkü başka camiye gitse, belki orası da öyledir. Kendimizi diğer konularda olduğu gibi efendimizin doğum günleri için de geçerlidir. Konuşanlar diğer meslek sahiplerini eleştirir de, bu konuda eski bilgilerinin üzerine yeni bir bilgi koymayıp kendi eksikliğini hissetmezler. Esas günlük yaşantımızı etkileyecek konulardan söz etmek tamda bu günlerde söz etmemiz gerekmiyor mu? Çünkü Kuran ve efendimizin hoş görmediği her şeyi günümüz insanı normal karşılar duruma gelmiştir.

 Cami görevlisi İmamından tutun da bütün diyanet görevlileri hediye konusunda gayet kabul etmeye meyillidir. Diğerlerimiz zaten gelen her şeyi kabul etmeye hepten razıdır.  Riyakârlık İslam topluma hepten girmiştir. Bu nedenle bizlerle dinin kazanacağı bir şey kalmamıştır. Hepimiz yaşantımızı ve konuşmalarımızı arkadaşlarımızı gözden geçirmek zorundayız.

Hiç kimse efendimizin “zekât memurlarına verilen hediyelere el koyup devler hazinesine aktardığından söz "etmiyor. Hiç kimse, halkın malını gasp eden aşıranların cenaze namazlarının, efendimiz tarafından kıldırılmadığından” söz etmiyor. Hiç kimse “yalan söylemenin, yalan şahitliğin, iftiranın, kul hakkı yiyenlerin” bunlarla içice olanların Müslümanlıkla alakalarının olmadığını söylemeye dili varmıyor. Çünkü toplumda hepimiz içindeyiz. Öyleyse devlet ve hükümet adamları her yaptıkları işten yüzdelik aldıklarını nereye koyacaklar Müslümanlıkla? Kendi kurdukları vakfa 70 milyon insanın hakkını aktarmasını birde savunmasına ne diyeceğiz? Ahmet Yesevi “Yalancılar Hz. Muhammed’in ümmetinden değildir. Yalancıya cennet yoktur. Yalan söyleyenler imansız gidenlerden olurlar” demiştir. Efendimiz “Müslüman zina yapabilir. Fakat yalanla Müslümanlık aynı kimse de bulunmaz” buyurdu. Rabbimiz “Yalan sözden ve yalan şahitlikten uzak kalmamızı “emretmiştir.

Her yıldönümlerinde camilerden dinlediklerimiz”: Efendimizin göksü yarıldı, imanla hikmetle dolduruldu. Efendimizin ifadesiyle” ben kabe'deydim, içinde zemzem suyu bulunan bir altın tasla bana gelindi. Göğsüm yarıldı. Derken kalbim çıkarıldı. Yıkandı. Tekrar yerine konuldu. Sonra da iman ve hikmetle ile dolduruldu.” Peygamberim iz’e “Cinlerle ve insanlara mücadele etmek zor gelmişti. Zamanla Allahın gösterdiği ayetlerle bu zorlukların üstesinde gelmiştir. Her türlü eziyet ve tehditlerin sinek kadar gözünde esemesi okunmuyordu. Allah “Razı olduğu kimseler hariç, yeryüzünün kayıplarını kimseyi muttali kılmaz” buyurmuştu. Allah “başta resulü olmak üzere, istediği kimselerin ağır yüklerini hafifletmekte, kimseye bildirmediklerini onlara bilmektedir.”

Hz. Ömer anlatıyor. Bir gün Bedir harbinden sonra efendimizin yanına gittim.” Efendimiz ve Ebubekir ağlıyordu. Bende niçin ağladığınızı söylerseniz, ağlanacak bir şeyse bende sizinle ağlarım” dedim. Onlar “alınan esirlerle ilgili gelen” ayeti okudular. Esirleri efendimiz Ebubekirin sözüne uyarak fidye karşılığı serbest bırakmıştı. Hz. Ömer’in görüşü ise, “ Bunlar Mekke’nin ileri gelen Müşrikleridir. Bunları hemen öldürelim, diğerlerine de ders vermiş oluruz, görüşündeydi. İşte Hz. Allah “Ömer’in” bunları öldürürelim görüşünün” doğruluğunu ifade eden ayeti göndermişti. Bu nedenle efendimiz ve Ebubekir ağlıyordu. Onlar her konuda hassastı. Kimseyi kayırmazlardı. Çünkü ayet akabinde her şeyi deşifre ederdi. Hz. Ömer’de Hudeybiye antlaşmasında efendimize karşı çıkmıştı. Hâlbuki bu anlaşma Kuran'da “yakın fetih olarak” bildirilmişti. Bu karşı çıkmasından yani hatasından dolayı tövbe ettiğini ve sadaka verdiğinden sırası geldikçe söz etmiştir. İşte onlar, işte onların yolunu takip ettiğini iddia eden bizler.

 Efendimiz bulunduğu meclislerde, geçmiş Miletlerin helak olma nedenlerine vurgu yapardı ki, aynı günahlara ümmetinin düşmesini istemezdi. Ayrıca insanları dine davet ederken de onların akıllarına hitap ederdi. Günümüzde daha çok insanların hislerine hitap edilerek, adeta insanlar uyutulmaya çalışılıyor. Hatalarından vaz geçmeyi düşünme olanağı da kalmıyor.
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.