Recent Comments

Nevruz Bayramınız Mübarek Olsun!

Nev(yeni) ve ruz (gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ve YENİGÜN anlamını taşıyan Nevruz, özü itibariyle baharın gelişinin kutlandığı coşkuyla karşılandığı bir gündür.
Baharın gelişini müjdeyen bu gün eski Türk geleneği olan bir bayram günüdür. Kutlamalar sırasındaki bazı ayinlerin batıl-şaman geleneği olduğu bilinse de Kuran-ı Kerim’deki tabirle “ölümünden sonra yeryüzünün tekrar diriltildiği” bir günün başlangıcı olarak kutlanılır. Ayette öyle buyurulur:
Şimdi Allahın rahmetinin eserlerine bak; ölümünde sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir.(…) (Rum suresi 50)

Böyle kısa bir tanımın ardından asıl mevzuya geliyoruz:
Ülkemizde Nevruz, kısmi olarak kutlanılmış olsa da en büyük şölen Diyarbakır’da oldu.
Haberleri takip ettiyseniz orada on binlerce kişinin katıldığı coşkun kalabalığı görmüşsünüzdür. Ancak kalabalığın gayesinin baharı kutlamak bahanesiyle propaganda yapmak olduğu da aşikardı.
Biz ne kadar İslam öncesi pagan Türk adetlerini eleştirsek de Diyarbakır’daki kutlamalarda İslamı temsilen bir tane bayrağın olmayışını da şiddetle eleştiririz. Orada Türk bayrağının yerine APO posterleri ve sözde Kürdistan bayraklarının meydanlarda dalgalandırılması nereden nereye geldiğimizin açık bir göstergesi.
Seçim öncesi yeni bir kaos ortamının oluşmaması için Hükümet yetkilileri polisle güvenlik önlemi almamış olabilir. Bu elbette ki güzel bir düşüncedir.
Ancak pirinç için evdeki bulguru da kokutmanın alemi  yok. Haber siteleri ve tv’lerden gördük ki milletimizi pasifize etmeye yönelik haberler yapılıyor.
Neymiş efendim, “demokrasi de ilerlemişiz, özgürlükler almış başını gidiyormuş…
Özgürlüklerin artmış, herkesin söz sahibi olmuş olması çok güzel bir durum. Ama inancımızın ve bağımsızlığımızın sembolü olan Ay-yıldızlı bayrağımızın yerine komünist bir lider olan Abdullah Öcalan Posterlerinin olması çok ağır oldu.  Bu duruma büyük tepkiler gelmesi yerine barış ve demokrasi de ilerlediğimiz imajı verilmesi milletimizin gerçekten gazı alındığının en önemli göstergesi durumunda.
Amacımız milliyetçi kadroları sokağa döküp kardeşi kardeşe kırdırmak  ve yeni bir kaos ortamı oluşturmak değil. Bu millet seksenler ve doksanlarda gizli örgütlerin Türkü Kürde, Aleviyi  sünniye kırdırma oyunlarını çok iyi bilir. Ancak  pkk ve uzantılarının hızla özerklik ve bağımsızlık yolunda ilerlediğini görünce acil önlem alınması gerektiği de ortadadır. Dini değerleri yok sayan, ezanla Kur’anla alay eden kadroların bu kadar kendini haklı yolda göstermeleri çok acı bir durum. Abdullah Öcalan’ın 1980’lerde söylediği sözler hepimizin malumu:
“Lenin 1900’de ne ise ben de 21. yüzyıl sosyalizmini temsil ediyorum.”

Peki Lenin kimdir?
"Polisleri, askerleri, devlet memurlarını öldürmek, devlet kurumlarında yangınlar çıkartmak... Devletin hazinelerinden paraları almak... Devrimci komünist güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı, insanları öldürerek, bombalayarak, binaları havaya uçurarak korku yaymak ve bu şekilde toplumun üzerinde komünist diktatörlüğünü teşkil etmek iktidara ulaşmamızın önemli unsurlarındandır." (Vladimir Lenin, Teorik ve Pratik Terör Hakkında, Homizuri G.P., Moskova 2005)
diyerek Rusyada Bolşevik ihtilalini yapıp egemenliği altındaki milletlere ve özellikle de Müslümanlara  büyük zulümler yapmış bir lider. Nevruz Kutlamaları sırasında BDP’li konuşmacıların ve milletvekillerinin konuşmaları sanki Kürt halkının gerçek temsilcileri kendileriymiş gibi “Bu zamana kadar partilerimiz kapatıldı, dağda kurbanlar verdik ama sonunda başarıyı elde ettik” mealinde konuşmaları Lenin’in bir başka sözünü akıllara getiriyor:
Bir adım ileri, iki adım geri... Bireylerin yaşamında, ulusların tarihinde ve partilerin gelişmesinde böyle şeyler olur. Ama devrimci sosyal-demokrasi ilkelerinin, proleterya örgütünün ve parti disiplininin eninde-sonunda tam zafer kazanacağından kuşku duymak, alçaklığın en canicesi olur.“
 (Lenin, Bir Adım İleri, İki Adım Geri, s.267)
Topluma İslam ahlakını anlatmayıp milliyetçi damarını kaşırsan ya davulcuya ya zurnacıya kaçıyor. O boşluğu Marksist-ateist kadrolar doldurmasını biliyor. Bu durumu telafi etmenin yolu nedir? Şu anda siyasi kadroların durumu rahmetli Necmettin Erbakan’ın yıllar önce mecliste söylediği durumun aynısını yansıtıyor:
“Siz büyük bir açmazdasınız. Kürtçeyi serbest bıraksan ülke dış güçlerin etkisiyle bölünmeye gidiyor, bırakmasan çözemiyorsunuz. Biz diyoruz ki “Arkadaş sen ne konuşacaksın?
Efendim ateistlik konuşacağım Türkiyeyi böleceğim. O zaman Türkçe konuşsan bile zararlısın sen. 
Efendim İslam Birliği Konuşacağım dersen istersen Ugandaca konuş alnından öperim !

Bundan başka da telafi etme imkanı görünmüyor. İşte günümüzde dinine sıkı sıkıya bağlı kürt halkının bile on binlerce kişiyle Diyarbakır meydanında KOMÜNİST BİR YAPI OLAN PKK’nın bayrağını sallaması ne kadar sıkıntılı bir durumda olduğumuzu gösteriyor.
Öncelikli olansa tüm Türkiye sathında büyük bir dini-manevi eğitim politikası uygulamak İslam ve Kuran ahlakını bütün toplumlara anlatmaktır. Yoksa Peygamber efendimiz (sav)’in “Arabın arap olmayana, arap olmayanın araba Allah kokusu dışında hiçbir üstünlüğü yoktur” sözüne inat hala ırkçı politikalar izlenilmeye devam edilirse sadece Türkler veya Kürtler değil bütün insanlık kaybedecektir.
Çünkü İslam aleminin lider ülkesi konumundaki Türkiyemizde en ufak bir kaos, kargaşa, bölünme tüm İslam alemini etkileyecek. Bu da İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürecek, Müslüman olmayanların kafasında İslam her daim kötü bir imaj olarak kalacaktır.
Halbuki özerklik veya bölünme hevesinde olan kardeşlerimiz Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi bir İslam Birliği idealini dillendirse hem ülkemiz hem İslam hem de insanlık alemi kazanacaktır.
Çünkü Rabbimiz bir Kuran ayetinde şöyle buyurur:
Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir...” (Nur Suresi, 55)
Barış ve demokrasi naraları atan lakin dinden uzak yaşayan kişilerin yapması gereken “Güç ve İktidar sahibi” olmak için acilen İslam(barış) dininin gereklerini yerine getirmeleridir. Yoksa reelpolitik gereği suni gündemlerle kendi istek ve arzularını dinin önünde tutmak kimseye bir yarar sağlamayacaktır.
Buna rağmen ayrılıkçı politikalar izlemeye devam edecek olanlar varsa onlara buradan Uğur Işılak’tan Biz Gardaş Değil miyiz eserini armağan ediyorum.
Dinleyin din-lenin…

https://twitter.com/AliBasar42
ALİ BAŞAR


Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.